TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin ilk milli bankası olan Türkiye İş Bankası, ikinci yüzyılına adım atıyor.
Bankanın 100. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla açıklamalar yapan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, 26 Ağustos 1924’te 2 şube, 37 çalışan ve 1 milyon lira sermayeyle yola çıkan bankanın, bugün 20 bin çalışanı, yurt içinde 1042, yurt dışında 11 ülkede 22 şubeye ve 285 milyar liralık öz kaynak büyüklüğüne ulaştığını söyledi. Geçen bir asırda gerek dünyada gerekse Türkiye’de çok şeyin değiştiğini ve dönüştüğünü; ancak İş Bankası’nın kurulduğu günden bu yana ana amaçlarının değişmediğini vurgulayan Aran, “Bu da ilk faaliyete başladığımız günkü ana amacımız neyse bugün de aynı amacı taşımak… Ülke ekonomisinin büyümesine ve istihdama, refahın artmasına katkı… İş Bankası 1924’te bunun için vardı, bugün de bunu yapıyor” dedi. “O gün belki omzunda çok ağır bir yük vardı. Hiç kimse yokken bunu yapıyordu. Bugün diğer bankalarla, kurum ve kuruluşlarla beraber yapıyor” diyen Aran, “100 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, İş Bankası’nın bir taraftan ülke ekonomisine katkı sağlarken diğer taraftan da zor zamanlarda hep dayanışma ruhuyla hareket edip ülkemizin iyi gününde olduğu gibi kötü gününde de sorumluluk aldığını görüyoruz” diye konuştu.
‘ZOR DÖNEM GERİDE KALDI’
Aran ayrıca, enflasyondan para politikasına, bankacılığın yılın ilk yarısını nasıl geçirdiğinden bankanın ikinci yüzyıl hedeflerine kadar pek çok konuda değerlendirmelerde bulundu. Sıkılaştırma adımlarından ve yapılan düzenlemelerden en çok ‘kârlılığı belirleyen net faiz marjının ve öz kaynak kârlılığının’ etkilendiğine dikkat çeken Aran, zor dönemin ise geride kaldığını; bundan sonraki süreçte bankacılığın yeniden kârlı hale gelebileceğine işaret etti.
Parasal sıkılaşmanın bir parçası olarak zorunlu karşılık oranlarının artırıldığını anımsatan Aran, ‘bankaların yüzde 50 faiz vererek topladığı mevduatın’ ciddi bir bölümünü krediye dönüştüremeden ’na düşük faizle zorunlu karşılık olarak verdiğini söyledi. Bu durumun net faiz marjını etkilemesinin doğal sonucu olarak bankaların kârlılığı üzerinde bir baskı oluşturduğunu; bankaların yılın ilk 6 ayında en çok bunun zorluğunu yaşadığını dile getiren Aran, kârlılıkların reel sektöre paralel olarak azaldığını kaydetti. Ancak, fiyat istikrarının sağlandığı, enflasyonun düşme eğilimine girdiği, aylık enflasyonda da fiyatlama davranışının değiştiğinin görülmesiyle birlikte kasım ayından itibaren bu eğilimin değişebileceğini belirten Aran, “Zor bir dönemi geride bıraktığımızı ve artık bundan sonra bankacılıkta net faiz marjının iyileşeceği döneme gireceğimizi umut ediyorum” diye konuştu.
FAİZDE YÜZDE 25 BEKLENTİSİ
Aran, faiz indirim döngüsünün ne zaman başlayacağına ilişkin beklentilerini de paylaştı.
Politika faizinin 2025 sonuna kadar yüzde 25’e inebileceği tahmininde bulunan Aran, şu değerlendirmeyi yaptı: “Ekim ayı Para Politikası Kurulu toplantısında Merkez Bankası’nın bir aksiyon almayacağını, sadece sözlü ve yazılı yönlendirmeyle izleyen dönemde faiz indirimlerine başlayabileceğinin sinyalini vereceğini sanıyorum. Yıllık enflasyonun politika faizi seviyesinin altında kalıcı olarak şekilleneceğinin net olarak görülmesiyle birlikte kasımdan itibaren 250 baz puan seviyesinde faiz indirimleri için fırsat oluşacağı ve bu yılın sonunda politika faizinin yüzde 45’e, önümüzdeki yılın sonunda da yüzde 25’e indirilebileceği kanaatindeyim. Bu, Türkiye’de enflasyonun kontrol altına alınması, sistemin işleyişi ve reel sektör üzerindeki yükün hafiflemesi gibi unsurlarla birleştiğinde 2026’ya umutla bakmamızı sağlar.”
‘AYLIK %1 TÜFE GÜVEN VERİR’
Enflasyonun ise 2025 sonunda yüzde 20 civarına düşebileceğini öngördüklerini belirten Aran, “Bu, bizim için pek çok dengenin sağlanması açısından önemli. Bu yolculuk, Orta Vadeli Program (OVP) ve maliye politikasıyla destekleniyor. Türkiye’nin de sanırım bunu başarmaktan başka çaresi yok” ifadelerine yer verdi.
Enflasyonda hanehalkının hissettiği enflasyon ile piyasa beklentileri arasındaki makasa ilişkin de hanehalkının, baz etkisi devreden çıkıp da aylık enflasyon yüzde 1’ler seviyesine indiğinde ancak güven hissedeceğini, o nedenle hanehalkındaki beklentinin piyasa beklentilerine yakınsaması için aylık enflasyonun gerçek manada yüzde 1’li seviyelere, hatta yüzde 1’in altına inmesi gerektiğini söyledi. Aran, okulların açılması, servis ücreti zamları, eğitim masrafları gibi nedenlerle eylül ayında bunun hissedilemeyeceğini ancak ekim ayından itibaren yakınsama olacağı düşüncesini dile getirdi.
‘SIKILAŞMA SONUÇ VERİYOR’
Aran, yılın ilk 6 ayında önceliğin fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmek olduğu için Türkiye’de çok ciddi bir parasal sıkılaşmaya gidildiğini, şu anda da sıkılaşma adımlarının sonuçlarının görüldüğünü kaydetti. Üretim, talep ve istihdamdaki azalmanın derinleşeceğini ifade eden Aran, buradaki stresin güven endekslerinde de kendini gösterdiğini, mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksinin 2020’den bu yana ilk kez 100 eşik seviyesinin altına gerileyerek bozulan beklentilere işaret ettiğini, diğer güven endekslerindeki bozulmanın da sürdüğünü söyledi. Ancak enflasyonla mücadele edebilmek için bu bedellerin ödenmesi gerektiğini dile getiren Aran, şu değerlendirmeyi yaptı: “‘Enflasyonla mücadele edeceğiz, kontrol altına alacağız’ dediğimizde büyümede, istihdamda, üretimde, ihracatta sorunlar yaşayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Amacımız fiyat istikrarını sağlamaksa, enflasyonu düşürmekse bunun bedelini de ödeyeceğiz.”
AVRUPA’YI KAPSAYAN DİJİTAL BANKA HEDEFİ
SON dönemde dijitalleşme odağında bölgesel anlamda yeni bankacılık yatırımlarına hız verdiklerini ifade eden Hakan Aran, bunun için öncelikle İngiltere’de OYAK Grubu yatırımlarından Birleşik Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para AŞ ile kendi grup şirketlerinin sahipliğinde “Is United Payment Systems Limited” isimli yeni bir ortaklık kurulduğunu anlattı. Hemen ardından İngiltere’de ödeme lisansına sahip, faaliyetlerine devam eden yerel bir kuruluşun satın alımına yönelik süreçlerin yürütülmeye başlandığı bilgisini paylaşan Aran, bankanın yurt dışı odaklı dijital genişlemesinin ilk adımı olarak sinerji yaratacak işbirlikleri tesis edilmek suretiyle İngiltere merkezli dijital banka yolculuğuna başlandığını bildirdi. Ayrıca, Almanya’daki banka yatırımları İşbank AG üzerinden uzun yıllardır hizmet verildiğini anlatan Aran, tesis edilmekte olan yeni ortaklıklarla bankanın ikinci yüzyıl perspektifini yansıtacak şekilde, öncelikle İngiltere ve AB’yi kapsayacak bir dijital banka hedefine ulaşma yolunda çalıştıklarını belirtti.
1 MİLYON TL’LİK SERMAYENİN 250 BİN TL’Sİ ATATÜRK’TEN
CUMHURİYET döneminin ilk ulusal bankası olan İş Bankası, Atatürk’ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924’te kuruldu. Kurulma nedeni ise, Cumhuriyet ilan edildikten sonra ‘tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluş ihtiyacı’ olarak öne çıktı. Banka, ilk Genel Müdürü Celal Bayar’ın liderliğinde iki şube ve 37 personel ile hizmete başladı. Nominal sermayesi 1 milyon TL idi. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin TL’lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılandı.
AÇILIŞ TÖRENİNE 120 TL’LİK MASRAF
Ancak, Atatürk’ün ortaya koyduğu 250 bin liranın bankanın kurulmasında yeterli olmadığını, kimsenin de yanaşmadığını Celal Bayar şöyle anlatıyor: “Sermaye bir milyondu. 250 bin TL hazırdı. Müessis (kurucu) hissesi, bir 1000 liraydı. Müessisler bulacağız, hiç kimse yanaşmıyor. Diyorlar ki, ‘Ne kadar böyle bir işe girdiysek hiçbirinin neticesi çıkmadı…’ Ecnebi bankalar nezdinde Banque d’Athens var, İtalyanların bankaları var, Fransızların bankaları var. Onlar bizim Türklere, hatır için, Kızılay’a 1000 lira teberruda (bağış) bulunur gibi, müessis hisselerini verdiler. Ben de şahsımı ve hatta Atatürk’ün nüfuzunu kullanarak 1000’er lirayı böyle topladım.”
Ve 9 Eylül 1924 günü, bankanın açılışı yapıldı. Törende limonata ve pasta dağıtıldı ve bu açılış için toplam 120 lira masraf yapıldı.
İş Bankası’nın internet sitesinde yer alan bu bilgilerin devamında, o dönem bu alanda çalışacak yetişmiş elemanın da olmadığı vurgulanarak şu ifadelere yer verildi: “İş Bankası dönemin bu zor ekonomik koşulları altında çalışmalarına başladı. Bankamız, kurulduğu günden beri, amaçlarını gözden kaçırmadan sürekli güçlenerek büyüyen ender kurumlardan biri oldu; bu durum en büyük övünç kaynağı.”