Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 70 yaşında, bu dönem bittiğinde 74 yaşında olacak, TBMM seçim kararı almazsa yeniden aday olamayacak. Seçimden sonra siyasette yeni dönemin temellerinin atılmasına başlandı. Sağ partilerde 20 yıllık aktörler varlığını sürdürürken CHP’de yeni liderler ortaya çıktı, toplumun ilgisinin de bu yönde olduğu gözleniyor.
CHP lideri Özgür Özel, güçlü çıktığı yerel seçimlerden sonra cumhurbaşkanlığına ilişkin ucu açık olmak koşuluyla “iki forvet” olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı gösterdi. Dört yıl uzun bir süre ancak biz seçim sonrası kıpırdanmalara bakalım.
“ÜLKÜCÜ CUMHURBAŞKANI”
Türkiye’de ülkücülerin resmi adresi MHP. Ancak bu parti iktidara gelmek gibi bir hedeften uzak. Her siyasi parti ve liderinin temel amacı ülkeyi kendi idealleri doğrultusunda yönetmek ve kalkındırmak olarak öne çıkar. Ancak MHP lideri Devlet Bahçeli, son seçimlerde AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın adaylığını destekliyor, genel ve yerel seçimlerde sıkı bir işbirliği yapıyor. Bu politikanın MHP ve “Ülkücü Hareket”e yansımaları farklı oluyor. İYİ Parti’nin kurulmasının nedenlerinden birisi de MHP’nin iktidara sağladığı destek olarak ön plana çıktı. Gelinen noktada MHP’nin ülkücülerin resmi adresi olmasına karşın dışarıda da büyük bir ülkücü kitle olduğu gerçeğini yadsımamak lazım. Bu kitlenin önemli, hatta belirleyici özelliklerinden birisi de iktidara karşı muhalif olmaları. Bu son yerel seçimlerde sandığa yansıdı. Ülkücülerin partileri MHP ve İYİ Parti düşük oy aldılar. Ancak ülkücülerin ilgi çeken ismi Mansur Yavaş, CHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yüzde 60’ın üzerinde oy alarak kazandı. Bu durum ülkedeki bütün ülkücülerin dikkatini çekiyor. Belki MHP üzerinden değil ancak Yavaş üzerinden “Türkiye’yi ülkücü bir cumhurbaşkanının yönetme şansının belirdiği” kulislerde dile getiriliyor. Bu yaklaşım Şeker Bayramı’ndan önce kıpırdadı, Milli Egemenlik Platformu olarak da kendisini gösterdi.
İLK 1 YIL
AKP genel, CHP yerelde iktidar konumunda. Erdoğan’ın ekonomiyle ilgili ciddi açmazları var. Son beş yılda, Atatürk sonrası liderlerin hastalığına yakalanmış gibi duruyor: Ekonomiyi çökerterek iktidardan gitme. Erdoğan, bu konuda Mehmet Şimşek’in varlığına karşın çaresiz. Acı reçeteyi en az 2-3 yıl kana kana içecek Türk seçmeni yeniden Erdoğan’a dümeni kırar mı? Ya da CHP, ülkeyi yönetebileceğinin işaretlerini nasıl verecek? Soruların yanıtlarını en erken 2025’in yaz başında alabileceğiz. Çünkü CHP, yerel iktidarlarında neler yaptığının ilk karnesini alacak. Ama unutmamak lazım ki CHP, yerel yönetimlerde artık bir noktaya geldi. “94 sendromunu”, 20 yılı aşan AKP iktidarının ardından akıldan çıkarmamak iyi bir denetleyici olabilir. Ayrıca CHP’de, partisini girdiği ilk seçimde birinci yapan ve önemli illeri kazanmış bir genel başkan var. Üstelik yaşı siyasetin ortalamasını epeyce aşağı çekiyor. Partisinin ve kendisinin siyasi geleceğini ateşe atacağını kimse düşünmüyor. Önümüzdeki bir yıllık uygulama önemli olacak.
HESAPLAR DEĞİŞEBİLİR
Erdoğan’ın, kendi kitlesinin hissiyatını çok erken aldığı söylenir hep. AKP kulislerinde, tabanının geri dönüş eğilimine girmemesi durumunda, Erdoğan’ın başka yaklaşımlara yönelebileceği de konuşuluyor. Yeniden aday olmanın çok zorlama olacağının görülmesi ve tepkilerin dinmemesi durumunda parlamenter sistem önerisinin gündeme gelebileceği varsayılıyor. Bu varsayım, zayıflayan iktidar blokunun daha da gerilemesi anlamına gelebilir. Ancak başbakanlığa adaylık için bir sınırlama yok, Erdoğan ülkeyi yönetmeyi sürdürmek için şansını deneyebilir.
İYİ Parti’nin siyasetteki konumu ise seçilecek liderin, partisini muhalefette nasıl konumlandıracağına bağlı. Olası ülkücü cumhurbaşkanı adayının bile CHP’de olduğu düşünülürse, İYİ Parti’yi iktidara eklemlemek iyi bir öngörü olmayabilir. “Başarılı CHP”, önümüzdeki dönemin her senaryosunda kilit konuma gelir.
İMAMOĞLU’NUN HEDEFİ NET
Görünen o ki CHP, 2028’e tek boyutlu odak olarak yürümüyor. Yerel seçimlerden önce İstanbul’u kaybetmesini isteyen çok sayıda aktör ve çevrenin olduğu İmamoğlu, hepsini hüsrana uğrattı, büyük farkla seçimi aldı. Seçim sonrasında yabancı basına verdiği demeçte, “Bu yalnızca İstanbul’un seçimi değildi” vurgusu yaptı. Bayramda memleketi Trabzon’a gidince büyük ilgi gördü, “Beni yenecek adam daha doğmadı” demekten de geri durmadı. Bu mesajların yalnızca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için verildiğini düşünmek saflık olur. İmamoğlu’na, iktidarın kalesi olarak görülen Karadeniz bölgesinden ayrıca Kürt yurttaşlardan yönelen ilginin yarışta önemli olacağı açık. Birtakım dehlizlerde, “Güvenlik bürokrasisi İmamoğlu’na karşı” söylemine gelince… Erdoğan’ın serüveni ve İmamoğlu’nun İstanbul’daki son başarısını örnek göstererek yanıt vermek yeterli olabilir.